Doç. Dr. Ayhan Tekine�
Kur’ân-� Kerim’de “Muhakkak ki Allah ve melekleri Peygamber’e hep salât ederler. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin ve tam bir içtenlikle selâm verin (selamlayarak teslim olun)” (Ahzâb Sûresi, 33/56) buyrulmu�tur. Bu âyet-i kerime “Allahümme salli alâ muhammedin, es-salâtü ve’s-selâmu aleyke yâ Resûlallah ve Elfü elfi salâtin ve elfü elfi selâm�n aleyke yâ Resûlallah” gibi dualarla Peygamber’e salavât getirmenin Cenab-� Hakk’�n emri oldu�unu göstermektedir. �slâm âlimlerine göre Allah Resûlü’ne (aleyhi ekmelü’t-tehâyâ ve’t-teslimât) ömürde bir defa salâvat getirmek farz, isminin an�ld��� mecliste en az bir defa salavât getirmek vacip, tekrar� ise sünnettir. Her duaya ba�larken ve bitirirken salavatla bitirmek de vaciptir. Böylece O’nun bizim üzerimizdeki hakk�n� eda etmeye çal��m�� ve dualar�m�z�n kabulünü kolayla�t�rm�� oluruz. Namazda bir defa salât u selam getirmek de vaciptir. Hanefiler, namazda et-Tehiyyât duas�nda Peygamber Efendimiz’e “es-Selâmü aleyke eyyühe’n-Nebiyyü…” cümlesi ile salât ü selâm getirildi�i için Salli ve Barik dualar�n�n okunmas�n� sünnet kabul etmi�lerdir. �mam �afiî Hazretleri ise namaz�n cevaz� için salavât’�n �art oldu�unu söyleyerek Salli ve Barik dualar�n�n ayr�ca okunmas� gerekti�ini belirtmi�tir.
Salât, dua anlam�ndad�r. Cenab-� Hak’tan istenince O’ndan dua ve rahmet talep etme manas�n� ifade eder. Salavât�n anlam� esas al�nd���nda, her insana “Allah�m falan ki�iye salât/rahmet et.” �eklinde dua yap�labilir. Nitekim Allah Resûlü sallalahu aleyhi ve sellem, mescide sadaka ve zekat getiren sahabîlere bazen “Allah�m ona salât et.” diye dua etmi�tir. (Buhârî, Daâvât 33) Ancak salavât örfen peygamberler için kullan�ld���ndan peygamberlerin ad�n� anmadan onlar�n d���ndaki ki�ilere salavât getirilmesi uygun bulunmam��, önce peygamberleri an�p sonra onlar�n pe�inden di�er insanlara salavât getirilmesi daha münasip görülmü�tür (Elmal�l�, 6/3923-24) Di�er peygamberlerin ad� an�ld���nda selâm, Peygamberimiz’in ad� an�ld���nda ise salât ile birlikte selâm�n da zikredilmesi Müslümanlar aras�nda me�hur olmu�tur. Peygamber-i Zî�an Efendimiz aleyhissalâtü vesselâm için selâm ile birlikte salât getirilmesinin hikmeti muhtemelen, O’nun �eriat�n�n yani risaletinin devam ediyor olmas�yla ilgilidir. Salât, Cenab-� Hakk’�n ve meleklerin dua ve tahiyyelerini ifade etti�i için, selâm ile birlikte salât�n zikredilmesi âdeta O’nun göklerle irtibat�n�n devam etti�ine ve k�yamete kadar risaletinin ve davetinin devam edece�ine i�aret etmektedir. Nitekim muas�r mütefekkirlerden Schuon, vahyin salât’a tekabül etti�ini, salât�n a�k�n ve �akûlî, selâm�n ise içkin ve ufkî bir niteli�i oldu�unu söyler. Bir ba�ka deyi�le selâm zahirle, salât ise bat�nla ilgilidir. Mutasavv�flar salât ile temsil edilen ilâhî isimlerin tecellilerinin �im�ek gibi parlad���n�, ancak selâm ile ki�inin özel hâllerine yerle�ti�ini söylemi�lerdir. Bu yönüyle selam, salât� tamamlar. Ancak salât, selâm�n ifade etti�i anlamlar� da z�mnen ihtiva etti�inden seleften nakledilen salavâtlarda bazen yaln�zca “Salli” duas� ile yetinilmi�tir. (Schuon, s. 153-155)
Salât u selâm�n önemini anlatan birçok hadis-i �erif ve seleften nakledilen rivayetler vard�r. Baz� Hak dostlar� ise salât u selâm�n hakikatini ke�if ve ilham yoluyla görmü�ler; baz�lar� da görüp hissettiklerini anlatm��lard�r. Bediüzzaman Said Nursi, Lem’âlar adl� eserinde salât u selâm ile ilgili bir ke�fini anlat�r. Yirmi Sekizinci Lem’â’da k�sa, fakat önemli yirmi sekiz farkl� konuyu “nükte” ba�l��� alt�nda bir araya getirmi�tir. Eserin fihristinde belirtildi�i üzere sekizinci nüktede “salât ü selâm�n k�ymet ve ehemmiyeti ve zât-� Risâlet’in (aleyhi ekmelüttehâyâ) mahiyet ve kudsiyeti” beyan edilmi�tir. Yine Fihrist’te ad� geçen nüktede çok önemli ve herkesin muhtaç oldu�u bir hakikatin anlat�ld��� belirtilmi�tir. Salât ü selâm’�n önemi üzerinde Risâleler’in muhtelif yerlerinde de durulmu�tur. Ancak Sekizinci Nükte’deki k�sa metinde, salâvât müstakil bir konu olarak ele al�nm��; di�er bölümlerde temas edilmeyen baz� hususlar farkl� bir üslupla dile getirilmi�tir. Bu nüktede salavât�n hakikati bir yats� namaz� sonras� ya�anm�� manevî bir ke�ifle Bediüzzaman Hazretleri’ne gösterilmi�tir. O, her zamanki mütevaz� üslubuyla gördü�ü hakikati, “inki�af eden latif bir nükte” diyerek hat�ra gelen bir temsilmi� gibi nakletmi�tir. Gördü�ü hakikati, muhtemelen gördü�ü gibi anlatmakla yetinmemi�, “Bir adam yeni bir menzile girdi�i zaman menzildeki zatlara selam verdi�i gibi” �eklindeki benzetmelerle gördüklerini aklî delillerle tahkim ederek temsil suretinde tasvir etmi�tir. Böylece gördü�ü müteal hakikati, yapt��� benzetme ve ta’lillerle her seviyeden insan�n ak�l ve hayali ile istifade edebilece�i k�yas-� temsilî �eklinde sunmu�tur.
Anlat�m�n orijinalli�i yan�nda “salât” ile “selâm” aras�ndaki ince farklara i�aret edilmi� olmas� da risaleyi önemli k�lan hususlar�n ba��nda gelmektedir. Dolay�s�yla hem akla hem de his ve ruh dünyam�za hitap eden bir metin ortaya ç�km��t�r. Bu metinde salât ve selâm�n mahiyeti beyâna dayal� irfanî ve bürhanî bir bak��la ke�f edilmeye çal���ld��� gibi ayn� zamanda “neden milyonlarca salât ve selâm” getirildi�i hakk�nda da son k�s�mda k�saca durulmu�tur.
Risâle’nin giri�inde Bediüzzaman Hazretleri, yats� namaz�ndan sonra tesbihat esnas�nda “Milyonlar salât, milyonlar selâm Sanad�r, yâ Resûlallah!” cümlesini okurken birden kendisine salât ü selâm�n mahiyeti ve ehemmiyetiyle ilgili “latif bir nüktenin inki�af etti�ini” söyler. Latif nükteleri, tam anlam�yla ifade etmek, yaz�ya dökmek, ak�lla tam zabt etmek kolay olmad���, belki mümkün olmad��� için bu latîf nüktenin de zahiri hisleriyle yakalayabildi�i baz� yönlerini bir iki cümle ile kaydetti�ini ifade etmi�tir. Ya�ad��� ruhanî hâlleri yaz�ya dökmekteki zorlu�u ba�ka baz� risalelerinde de aç�kça dile getirmi�tir. Besmelenin s�rr�n� anlatt��� On dördüncü Lem’a’n�n �kinci Makam�’nda, besmelenin rahmet noktas�nda parlak bir nurunun, sönük akl�na uzaktan göründü�ünü, o nuru kay�t alt�na almak ve yakalamak istedi�ini ancak tam muvaffak olamad���n�, yirmi otuz kadar s�rr�n yaln�zca alt�s�n� yaz�ya dökebildi�ini söyler.
Salâvâtta geçen “elfü elfi” (bin kere bin) milyon anlam�na gelmekle birlikte Bediüzzaman bu say�y� “binler” �eklinde ifade etmi� ve an�lan salât ü selâm� “binler selâm sana ya Resûlallah!” �eklinde tercüme etmi�tir. Bilindi�i gibi bin say�s� �slâmi gelenekte, her �eyi ku�atan ve kesret ifade eden en büyük say� kabul edilmi�tir. Çokluk ifade etmek için kullan�lm�� olan bin say�s� binle çarp�larak, geçmi�te s�radan insanlar taraf�ndan bilinen en üst say� ifade edilmeye çal���lm��, böylece s�n�rs�zl�k ve kesret vurgulanmaya çal���lm��t�r. Ancak milyon geçmi�te halk aras�nda kesret ifade etmek için s�kl�kla kullan�lan bir say� olmad��� için muhtemelen onun yerine daha s�k kullan�lan “binler” say�s� tercih edilmi�tir. Nitekim Kur’ân-� Kerim’de de kesret ifade etmek için bin say�s�n�n zikredildi�i görülmektedir (Bakara Sûresi, 2/96; Hac Sûresi, 22/47).
Temsil
Bediüzzaman, ya�ad��� derûni hâli �öyle ifade eder: “Gördüm ki, gece âlemi, dünyan�n yeni aç�lm�� bir menzili gibidir. Yats� namaz�nda o âleme girdim. Hayalin fevkalade inbisat�ndan ve mahiyet-i insaniyenin bütün dünya ile alâkadarl���ndan, koca dünyay�, o gecede bir menzil gibi gördüm. Zîhayatlar ve insanlar görünmeyecek derecede küçüldüler. Yaln�z o menzili �enlendiren ve ünsiyetlendiren ve nurland�ran tek �ahsiyet-i Mâneviye-i Muhammediye’yi (aleyhisselam) hayalen mü�ahede ettim. Bir adam yeni bir menzile girdi�i zaman menzildeki zatlara selâm etti�i gibi “Binler selâm sana yâ Resûlallah” demeye bir arzuyu içimde co�ar buldum. Güya bütün ins ve cinnin adedince selâm ediyorum.”
Temsile “Gördüm ki” ifadesiyle ba�lamas�, yakaza hâlinde ya�anm�� manevî bir tecrübe ile kar�� kar��ya oldu�umuzu gösteriyor. Bütün dünyan�n bir anda görülmesini hayalin geni�lemesi ve mahiyet-i insaniyenin bütün dünya ile alakal� olmas� ile aç�klam��t�r. Hayalinin geni�ledi�ini söylemesi �uurlu bir hâl ya�ad���n� “mahiyet-i insaniye” ifadesi ise bu hâli ruhen ya�ad���n� gösteriyor. Girdi�i bu âlemde Peygamber Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) manevî �ahsiyetinin bütün âlemi nuruyla kaplad���n�, o âlemi �enlendirdi�ini ve o âlemi anlaml� ve dost k�ld���n�, hayalen mü�ahede etmi�tir. O hâli görünce yeni bir yere/menzile giren ki�inin oradakilere selâm vermesi gibi, Resûl-i Ekrem’e selâm verme iste�inin bütün benli�ini kaplad���n� hisseder. Ancak nuruyla bütün âlemi kaplam�� Zat’a öyle bir selâm vermelidir ki O’na lay�k olsun. Bütün insanlar ve cinlerin nam�na, -sanki onlar�n bir temsilcisi gibi-, “Binler selâm sana yâ Resûlallah” der. Bu hususu “Benim dünyam�n eczalar� ve zî�uur mahluklar� olan umum cin ve insi konu�turup her birerlerinin nam�na bir selâm�, mezkur manalarla takdim ettim” sözleriyle ifade eder.
Temsilde anlatt��� hâlin benzerini muhtemelen ba�ka bir zaman namaz esnas�nda ya�am�� olan Bediüzzaman Hazretleri, “garip bir hâlet-i ruhiye” �eklinde nitelendirdi�i bu durumu Alt�nc� �uâ’da �öyle anlat�r: “Bir zaman karanl�kl� bir gurbette, karanl�k bir gecede, zulmetli bir gaflet içinde, hâli haz�rda olan bu koca kâinat hayalime câmid, ruhsuz, meyyit, bo�, hâlî, müthi� bir cenaze göründü. Geçmi� zaman dahi bütün bütün ölü, bo�, meyyit, müthi� tahayyül edildi. O hadsiz mekan ve o hudutsuz zaman, karanl�kl� bir vah�etgâh suretini ald�. Ben o hâletten kurtulmak için namaza iltica ettim. Te�ehhü de “et-Tehiyyât” dedi�im zaman birden kâinat canland�; hayyattar, nuranî bir �ekil ald�, dirildi. Hayy-� Kayyum’un parlak bir aynas� oldu. Bütün hayattar eczas�yla beraber, hayatlar�n�n tahiyyelerini ve hedâyâ-y� hayatiyelerini daimî bir surette Zât-� Hayy-� Kayyum’a takdim ettiklerini ilmelyakîn, belki hakkalyakîn ile bildim ve gördüm. Sonra “es-selâmu aleyke eyyühe’n-Nebiyyü” dedi�im vakit, o hudutsuz ve hâlî zaman birden Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü vesselâm’�n riyaseti alt�nda, zîhayat ruhlar ile vah�etzar suretinden ünsiyetli bir seyrangâh suretine ink�lap etti.”
Ya�ad��� bu garip hâlet-i ruhiye, namazda gerçekle�mi�tir. Bediüzzaman, bu metinde mekan�n Cenab-� Hakk’�n isimlerinin tecellileriyle munis bir mahiyet ald��� gibi zaman�n da Resûl-i Ekrem’in manevî riyasetiyle anlam kazand���n� ve korku veren özelliklerinin kaybolarak ünsiyet edilen bir hâle ink�lap etti�ini söylemi�tir. âdeta e�ya üzerinde Ilâhî isimlerin tecellileri gibi zaman�n da nübüvvet nuru ile ayd�nland���na ve anlam kazand���na i�aret etmi�tir. Ba�ka bir risalesinde Allah Resûlü’nü (aleyhissalâtu vesselâm) tan�mayan bir Müslüman'�n Rabbini de tan�yamayaca��n�, hatta ruhunda hiçbir kemâlin kalmayaca��n� söyleyen Bediüzzaman Hazretleri, böyle bir insan�n “Mahiyetindeki bütün menziller ve lâtifeler karanl��a dü�er ve kalbinde müthi� bir tahribat ve vah�et olur.” diyerek, Allah Resûlü’ne iman�n insana kazand�rd��� manevî kazançlar� ifade etmektedir. (24. Söz, 5. Dal). Nebî-i Zi�an’a iman� her daim tazeleyen ba�l�l���m�z� ifade eden ise salât ve selâm’d�r. Nübüvvet mi�kât�ndan yans�yan nurun zaman� ayd�nlatmas� ile zaman kudsile�ir. Allah Resûlü’ne salât ve selâm getirmek ise zaman�n kudsili�ini hissetmenin yollar�n� açan bir anahtar gibidir. Bundan dolay� zamanla kay�tl� oldu�umuz �u âlemde maddi ve manevî lütuflara nail olman�n yolu Allah Resûlü’ne salat ve selam okuyarak sünnetine ittiba etmeye ba�l�d�r.
Selâm�n Anlam� ve K�ymeti: Tecdid-i Biat
Bediüzzaman, yukar�da anlatt��� manevî hâlde iken O’na takdim etti�i selâm�n anlam�n� “Sana tecdid-i biat edip memuriyetini kabul ve getirdi�in kanunlar�na itaat ve evâmirine teslim ve taarruzumuzdan selâmet bulaca��n� selâmla ifade” �eklinde aç�klar. Bu cümlede müellif, “selâm”�n ifade etti�i farkl� anlamlar�, veciz bir üslupla s�ralam��t�r. Buna göre Allah Resûlü’ne getirilen selâm;
(a) Tecdid-i biat, anlam�ndad�r. Peygamber-i Zi�an Efendimiz’e verilen selâm, öncelikle O’nun manevî �ahsiyetinin huzurunda bir bey’at yenileme anlam� ta��r. Selâm’�n Resûl-i Ekrem Hazretleri'ne “bey’at yenileme” anlam� ta��mas�, üzerinde s�kça durulan bir temad�r. Allah Resûlü’ne (aleyhissalâtu vesselâm) verilen selâm hem O’na kar�� sayg�m�z� hem de ba�l�l���m�z� ifade eder. Ki�inin durumu de�i�tikçe selam�n anlam� da de�i�ir. Her bir farkl� durumda selam farkl� bir anlam kazan�r.
(b) Selâm�n bir di�er anlam� O’nun memuriyetini kabul etmektir. Buna göre verdi�i selâmla bir mü’min Allah Resûlü’nün risalet vazifesini kabul etti�ini benimsemi� ve ilan etmi� olmaktad�r.
(c) Selâm�n anlamlar�ndan birisi ise Allah Resûlü’nün getirdi�i Kur’ân ve Sünnet ile bildirdi�i ilâhî kanunlara itaat edece�ini beyan etmektir.
(d) Selâm�n bir di�er anlam� ise Resûl-u Ekrem’in kendisinin bizzat verdi�i emir ve nehiylere teslim olaca��n� bildirmektir. Selam’�n Allah Resûlü’nün getirdi�i ilahî buyruklara ve Sünnet’ine teslim olma anlamlar�na geldi�i �slâm âlimlerince dile getirilmi�tir. Allah Resûlü’ne verilen selâm’da Peygamber-i Zî�an’� tekrim anlam� bulundu�u gibi selâm ile emirlerine teslim olun ve O’nu hiç incitmeyerek O’na teslim olun manalar� da bulunmaktad�r. (Elmal�l�, 6/3923)
(e) Selâm�n bir di�er anlam� da Allah’�n aziz Peygamberi’ne sayg�s�z davranmama teminat�d�r. Muazzez Peygamber’e insanlar taraf�ndan vaki olabilecek zarar, sayg�s�zl�k gibi olumsuz durumlar�n kendisinden sad�r olmayaca��n�n teminat�n� ki�i O’na verdi�i selâm ile beyan etmektedir.
(f) Selam�n anlamlar�ndan bir di�erine Bediüzzaman, ba�ka bir risalesinde i�aret eder. O’na selâm vermek, Resûl-i Ekrem’in dualar�na kat�lmak âdeta O’nun dualar�na “âmin” demektir. Bediüzzaman, “Allah Resûlü, bütün peygamberleri arkas�na al�p onlara duas�na âmin, âmin dedirten ve ümmetinden her gün her ferd-i mütedeyyin, hiç olmazsa kaç defa ona salâvat getirmekle O'nun duas�na âmin, âmin der.” sözleriyle bu hususa i�aret eder. (Onbirinci �uâ, Yedinci Mesele)
Salât�n Lezzeti: Göklerin Rahmet Duas�
Tebrik, dua, isti�far, rahmet gibi anlamlara gelen salât, Allah’tan rahmet, meleklerden isti�far, mü’minlerden dua demektir. Nitekim “Muhakkak ki Allah ve melekleri Peygamber’e hep salât ederler.” (Ahzâb Sûresi, 33/56) âyeti, “Allah teâlâ, rahmet ve in’am�yla, melekler, isti�farlar� ve hizmetleriyle Peygamber’e daima tekrim etmektedirler.” �eklinde yorumlanm��t�r. (Elmal�l�, 6/3923) Kur’ân’da geçen “salât etmek” fiili yerine göre ma�firet ya da isti�far yani ba���lama anlamlar�na gelmektedir. Salât�n anlamlar�ndan birisi de “bereket”tir. Muas�r mütefekkirlerden baz�lar�, salât kelimesini “bereket” �eklinde aç�klam��lard�r. (Nasr, s. 87) Bu durumda salât kavram�na söyleyenin durumuna göre farkl� anlamlar yüklemek gerekmektedir. Salât, yerine göre “Bereket ya da rahmet O’nun üzerine olsun.” veya “Allah O’nun bereketini art�rs�n.” anlamlar�n� ifade etmi� olmaktad�r. Bereket kelimesi ile rahmet aras�nda yak�n alaka vard�r. Bu sebeple Bediüzzaman Hazretleri salât�, rahmet olarak yorumlam��t�r. Bediüzzaman bahsi geçen ke�ifte, salât�n manas�n� görmü�, hissetmi� ve �öyle tasvir etmi�tir:
“Hem o getirdi�i nur ve hediye ile benim bu dünyam� tenvir etti�i gibi, herkesin bu dünyadaki dünyalar�n� tenvir ediyor, nimetlendiriyor diye o hediyesine �âkirane bir mukabele nevinden “Binler salâvât Sana insin.” dedim. Yani, “Senin bu iyili�ine kar�� biz mukabele edemiyoruz. Belki Hâlik�m�z’�n hazine-i rahmetinden gelen ve semâvat ehlinin adedince rahmetler Sana gelmesini niyaz ile �ükran�m�z� izhar ediyoruz.” manas�n� hayalen hissettim”.
Bu metinde salât, rahmet olarak yorumlanm��t�r. Nitekim salât kelimesi “Sizi karanl�klardan ayd�nl��a ç�karmak için rahmet indiren (salât) O’dur ve melekleridir. O, mü’minlere gerçekten pek merhametlidir.” (Ahzâb Sûresi, 33/43) âyetinde rahmet manas�ndad�r. Salât ile rahmet aras�ndaki yak�n alakadan dolay� “��te Rab’leri taraf�ndan bol ma�firet (salavât) ve rahmete mazhar olanlar onlard�r. Hidâyete erenler de ancak onlard�r.” (Bakara Sûresi, 2/157) âyetinde salât ile rahmet birlikte zikredilmi�tir. �kisi ayr� ayr� an�ld��� için burada geçen salât kelimesi ma�firet, ba���lama manas�nda yorumlanm��t�r, ancak bu âyet-i kerime de rahmet ve salât aras�nda anlam yak�nl��� bulundu�unu göstermektedir. Cenab-� Hakk’�n kullar�na salât�, rahmeti netice vermekte sonuçta kullar ma�firete ve hidayete kavu�maktad�r.
Daha sonra Bediüzzaman, gök ehlinin salât ile alakas�n� “O Zat-� Ahmediye (aleyhissalâtu vesselâm), Risaleti cihetiyle Hak’tan halka elçili�i haysiyetiyle selâm� istedi�i gibi, ubudiyeti cihetiyle halktan Hakk’a teveccühü hasebiyle, rahmet manas�ndaki salât� ister.” sözleriyle aç�klar. Bu durumda Allah Resûlü’ne selâm, bütün insanlar ve cinler adedince verildi�i gibi, salât da bütün gök ehli taraf�ndan, onlar�n adedince Cenab-� Hakk’�n rahmet hazinesinden sunulmaktad�r. Allah Resûlü risâlet vazifesi cihetiyle selam�/bar�� ve huzuru, ubudiyeti ile de salât� yani rahmeti temsil etmektedir. Selam ile insanlar O’nun risalet vazifesini tasdik etmi� olmaktad�rlar; insanlar�n durumuna göre selam�n anlamlar� de�i�mektedir. Salât ise ubudiyeti ile has�l olan manevî �ahsiyetine ve peygamberlik cevherine kar��l�k gelmektedir.
Selâm, Allah Resûlü’nün tebli� etti�i dinî emirlere ba�l�l��� ifade etti�i gibi salât da O’nun manevî hususiyetlerini ve ubudiyetini temsil etmektedir. âdeta O (aleyhissalâtu vesselâm) gök ehlinin rahmet duas�n�n tecessüm etmi� hâlidir. Allah Resûlü’nün (aleyhisselâtu vesselâm) “Rahmet Peygamber”i diye nitelendirilmesi de O’nun rahmete mazhariyetini göstermektedir. Bu sebeple Resûl-i Ekrem’e getirilen salavât, rahmet kap�lar�n�n aç�lmas�na; O’nun merhamet ve �efkatinden yararlanmaya vesiledir. Nitekim bir âyet-i kerimede Peygamber Efendimiz’e hitaben “Onlar için dua (salât) et. Senin onlar lehine duan, onlar için büyük bir huzur kayna��d�r.” (Tevbe Sûresi, 9/103) buyrularak, Allah Resûlü’nün kendisine getirilen salavâta yine salât ile yani rahmetle kar��l�k verdi�i ifade edilmi�tir. Salavât ile Allah Resûlü’nün �efaat-i uzmâs� aras�nda da yak�n alaka vard�r. Salavât, O’nun �efaat yetkisini ve �efaat edilenlerin say�s�n� art�rmakta, böylece mü’minlere rahmet olarak geri dönmektedir. Nitekim bu kar��l�kl� etkile�imi Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) “Kim bana bir defa salât ederse Allah ona on defa salât eder.” (Nesâî, Sehv 55) sözleriyle dile getirmi�tir.
Binler Salât ü Selâm’�n Hikmeti
Salât, gök ehlinin O’na rahmet duas�d�r. “Nas�l ki cin ve ins adedince selâma lây�k ve cin ve ins adedince umumi tecdid-i biat� takdim ediyoruz. Öyle de semâvât ehli adedince, hazine-i rahmetten her birinin nam�na bir salâta lây�kt�r.” “Nas�l ki” cümlesi ile müellif, zihinlerimize bilinenden bilinmeyene intikal için kar��la�t�rma imkan� sunmaktad�r. Yeryüzündeki varl�klar�n O’na selam getirmesi gerekti�i yukar�da aç�klanm��t�. “Nas�l ki” ifadesi ile yerdekilerin selam�na k�yas ederek göktekilerin de O Zat’a salât etti�i hakikati dile getirilmektedir. Binlerce/milyonlarca selâm� istedi�i gibi milyonlar salât da O’na lay�kt�r. Semâda bulunan bütün nuranî varl�klar, Cenab-� Hakk’�n rahmet hazinelerinden kendi say�lar�nca salât� O’na sunmaktad�rlar.
Dünyadaki insanlar ve cinler gibi �uurlu varl�klar, Resûl-i Zî�an’a selâm eder; göklerdeki bütün ruhanî varl�klar ona salât okur. Biz de onlar�n nam�na milyonlar salât ü selâm� ona takdim ederiz. Bu s�n�rs�z say�daki salâvât�n hikmetini muhterem müellif Sekizinci Nükte’de �öyle aç�klar:
“Çünkü getirdi�i nurla her bir �eyin kemali görünür ve her bir mevcudun k�ymeti tezahür eder her bir mahlukun vazife-i Rabbaniyesi mü�ahede olunur ve her bir masnûdaki makas�d-� Ilâhîye tecelli eder. Onun için her bir �ey, lisan-� hâl ile oldu�u gibi lisan-� kali de olsayd�, “es-Salâtü ve’s-selâmu aleyke yâ Resûlallah” diyecekleri kat’i oldu�undan, biz onlar�n nam�na “Cinler ve insanlar say�s�nca, melekler ve y�ld�zlar adedince milyonlar selâm ve salât Sanad�r yâ Resûlallah.” manen deriz.”
“Çünkü” ile ba�layan bu cümlede bir önceki ifadesinde anlat�lan hakikatin aklî izah�n� yapmaktad�r. Böylece gördü�ü hakikatin hikmetini ve gayesini ortaya koyarak, metafizik hakikati hikemî hakikat hâline dönü�türmekte ve bizim idrak edece�imiz bir üslupla ifade etmektedir. Onun üslubunu kendinden önceki âriflerin anlat�m tarz�n�n d���na ç�karan bu usûl, mücerred metafizik hakikatlerin her seviyedeki insan taraf�ndan anla��lmas�na yard�mc� olmaktad�r. âdeta o, bildi�i her hakikati, hikmet, �eriat, insan ve toplum aç�lar�ndan ifade etti�i anlamlar� kademe kademe açarak, önümüze sermektedir.
Allah Resûlü’nün bi’seti her varl�k için rahmettir. Varl�k âleminin gayesiz ve ba��bo� olmad��� O’nunla bilinmi�; kâinatta bulunan canl� cans�z her varl�k O’nun getirdi�i hakikatlerle anlam kazanm��t�r. Canl� varl�klar�n, cans�z nesnelerin Yüce Yarat�c�’n�n ilâhî isimlerinin tecellilerini yans�tan parlak aynalar oldu�u Peygamber Efendimiz’in kâinat üzerine tuttu�u ���k ile bilinmi�tir. Kendilerini seyreden �uurlu varl�klar�n bak��lar�nda, anlams�zl�ktan kurtulmalar�na vesile oldu�u için canl� cans�z bütün varl�klar, Allah Resûlü’ne hâl diliyle âdeta salât ve selâm getirmektedirler. Bu hususu Bediüzzaman, bir risalesinde “Salavat-� bînihaye, ol Server-i Kâinat ve Fahr-i Âleme hediye olsun ki, âlem, envâ ve ecnâs�yla onun risaletine �ehadet ve mucizelerine delâlet ve hazine-i gaybdan getirdi�i metâ-� âlîye dellâll�k ediyor. Güya âleme te�rif etti�inden, her bir nevi, kendi lisan-� mahsusuyla O’nu alk��lam��t�r.” (Muhâkemât) �eklinde dile getirmi�tir. Onlar�n getirdi�i salât ve selâmlar�, onlar nam�na mü’minler, “Denizlerin dalgalar�, yapraklar�n say�s�, mahlukat�n nefesleri ve ya�mur taneleri... say�s�nca salât ve selâm Sana olsun ey Allah Resûlü!” �eklinde seslendirmektedirler.
Varl�k âleminin diliyle salavât getirilmesi hususunda Bediüzzaman Hazretleri, selefleri olan büyük velilerin ve asfiyan�n yolunu izlemi�tir. Nitekim Üstad Bediüzzaman’�n sürekli okudu�u dua ve virdlerin bir araya getirildi�i Hizbü’l-hakâiki’n-nûriye adl� eserde yer alan �âh-� Nak�ibend Hazretleri’ne ait Evrâd-� kudsiye’nin dua bölümü sonundaki “Allah�m! Geçmi�-gitmi� ve gelecek, saîd-�akî bütün canl� varl�klar adedince tüm say�lar� içine alan, bütün s�n�rlar� ku�atan, bitmeyen, s�n�rs�z, son bulmayan, bozulmayan, varl���nla daim, bekanla bakî salavâtlar�ndan Senin O'na salât eyledi�in bir salât�, nuru bütün varl�klardan önce, zuhuru bütün âlemlere rahmet Efendimiz Muhammed’in üzerine eyle.” salavât�, selef âlimlerimizin hem kâinata bak���n� yans�tmas� hem de salavâta verdikleri de�eri göstermesi aç�s�ndan mânidard�r.
Bütün kâinatta Allah Resûlü’nün getirdi�i risalet vazifesine kar�� �ükran hisleri bulundu�u gibi tek tek her mü’min de Allah Resûlü’ne kar�� derin minnet duygular� ta��maktad�r. Zira O, mü’minlerin her hâliyle ilgilenmi�, yaln�zca ashab�n�n de�il daha sonraki ümmetinin kar��la�mas� muhtemel s�k�nt�lara kar�� uyar�larda bulunmu�, dertleriyle dertlenmi�tir. Hayat�m�z�n her an� ve her s�k�nt�m�z için rehber ve örnekli�ine ba�vurabilece�imiz Sünneti ile yolumuzu her zaman ayd�nlatmaya devam etmektedir. Bu sebeple ümmetinin her bir ferdi O’na �slâm ümmetinin bütün di�er fertleri nam�na binler/milyonlar salât ve selâm getirmekle kendini sorumlu hissetmektedir. Allah Resûlü, her mü’minin hayat�n�n her an�yla alakal� oldu�undan dolay� da mü’minler, kendi adlar�na O’na kar�� binler salât ve selâm getirme sorumlulu�u ta��maktad�rlar. Nitekim Bediüzzaman, bir risalesinde bu hususu �öyle aç�klar: “O Zat (aleyhisselam), umum ümmetinin saadetiyle alâkadar ve bütün efrad-� ümmetinin her nevi saadetleriyle hissedard�r ve her nevi musibetleriyle endi�edard�r. ��te, kendi hakk�nda saadet ve kemâlât mertebeleri hadsiz olmakla beraber, hadsiz efrad-� ümmetinin, hadsiz bir zamanda, hadsiz envâ-� saadetlerini hararetle arzu eden ve hadsiz envâ-� �ekavetlerinden müteessir olan bir Zat, elbette hadsiz salâvat ve dua ve rahmete lây�kt�r ve muhtaçt�r.” (24. Mektup, Birinci Zeyl)
Hâs�l�, salât u selâmlarla O’nu her an���m�z, hem O’nun peygamberli�ini bir tebrik hem getirdi�i saadet-i ebediye müjdesine kar�� bir te�ekkür ve hem de bildirdi�i fermanlara itaatimizi ve bey'at�m�z� yenilememiz manas�na gelmektedir. Efendiler Efendisi’ne salât u selâm okumakla, ahd u peyman�m�z� yenilemi�, ümmeti aras�na bizi de dahil etmesi iste�i ile kendisine müracaat etmi� oluyoruz. “Seni and�k, Seni dü�ündük; Allah Teâlâ’ya Senin kadrini yüceltmesi için dua ve dilekte bulunduk” demi� ve “Dahîlek ya Resûlallah! Bizi de nurlu halkana al ey Allah’�n Resûlü!..” talebimizi tekrar ederek O’nun engin �efkat ve �efaat�na s���nm�� oluyoruz. Bizim salât�m�z, Üstad'�n ifadesiyle, “Ya Rab! Yan�m�zda elçiniz ve dergah�n�zda elçimiz olan reisimize merhamet et ki, bize sirayet etsin.” manas�na bir duad�r. Bununla beraber salât u selâm makbul duad�r; yap�lan di�er dualar�n ba��nda ve sonunda salât u selâm okununca, iki makbul dua aras�nda istenen �eyler de makbul olur. (Gülen, s. 1, 5) Salavât rahmet ve bereket manas�nda oldu�u için duan�n ba��nda ve sonunda okundu�unda Rahmetenlilâlemîn’in rahmetinin nüzûlüne vesile olmaktad�r. Bu sebeple Bediüzzaman Hazretleri de risalenin sonunda câmi bir salavât zikrettikten sonra salât u selâm’�n önemini anlatan �u beyitle risaleyi bitirir:
Kâfi de�il mi sana bizzat Allah eylemi� salât;
Melekleri dahi eyler O'na selâm ve salât.
* Sakarya Üniv. Ilâhîyat Fak. Ö�rt. Üyesi atekines@yeniumit.com.tr
Kaynaklar
Bediüzzaman Said Nursî, Risale-i Nur Külliyat�, Nesil Yay�nlar�, �stanbul 2001.
Buhârî, Ebû Abdullah, el-Câmi’u’s-sahîh, �stanbul 1315.
Gülen, Fethullah, “Ümit Burcu”, �stanbul 2005.
Elmal�l�, Hamdi Yaz�r, Hak dinî Kur’ân Dili, �stanbul
Nasr, Seyyid Hüseyn, �slâm �dealler ve Gerçekler, çev. Ahmed Özel, �stanbul 1985.
Nesâî, Ahmed b. �uayb, Sünen, Beyrut ty.
Schuon, Frithjof, �slâm’� Anlamak, Çev.: Mahmut Kan�k, �stanbul 1988.